Expo 2015: Gıdanın Geleceğine Söyleyecek Sözü Olan Bir Adım Öne Çıksın

ENİSE BURCU DERİNBOĞAZ

2008 yılında İzmir ve Milano, Expo 2015 için finale kaldıklarında heyecanla sonuçları beklemiştik. İzmir'in "Herkes İçin Sağlık: Daha İyi Bir Yaşam İçin Yeni Yollar" başlıklı temasına karşılık "Gezegenimizde Beslenme: Yaşam için Enerji" temasıyla yarışan İtalya, bilindiği üzere uluslararası mega etkinlikler konusunda konusunda bir hayli deneyimli. Buna rağmen 2015 Expo’su, hazırlıkların başından itibaren pek çok aksaklığa sahne oldu (olmuş). Ekonomik krizden dolayı Expo’nun Milano’da gerçekleşecek olmasına kamuoyundan yükselen sesler giderek artarken ihalelerde yaşanan yolsuzluklar, işin içine mafyanın girmesi, değişen yönetim kurulu, feshedilen ihaleler süreç içerisinde yaşananların sadece özeti. Üstelik politik ve organizasyonel karmaşadan tasarım grubu da nasibini aldı ve dolayısıyla uygulama konusunda oldukça geç kalındı. Bir şekilde herşey tamamlandı, açıyoruz artık derken Black Bloc’un Milano’da Expo karşıtı protestoları açılışa gölge düşürdü denilse yeridir. Muhtemelen bu yüzden güvenlik önlemleri fazlasıyla hissedilir düzeyde, Expo’nun dört bir yanı polis ve askerlerle dolu.

Anlaşmazlık ve protestolar mimari uygulamada da, planlamada da yaşandı. İlk aşamada Expo 2015’in masterplanını Jacques Herzog, Mark Rylander, Ricky Burdett, Stefano Boeri ve William McDonough’dan oluşan grup üstlenmişti. Ekibin amacı Expo’nun genel yerleşimini tematik bir düzene oturtmaktı. Fakat Jacques Herzog 2011’de bu çalışmadan ayrıldı. Sonuçta plan bir şekilde ilk hedeflere yaklaşmış görünüyor olsa da Herzog, Expo sürecini ve ortaya çıkan sonucu eleştirdi. Bir kanal sistemi ile çevrili 110 Hektarlık Expo’da yerleşim şeması iki ana aksı olan ızgara sistem üzerine oturuyor. Ülke pavyonlarını da içine alan dokuz kategoriden oluşan tematik rota ziyaretçileri yönlendiriyor. Bu kategoriler hem coğrafi ve tarımsal karakterlere göre hem de ürün türlerine göre belirlenmiş. Organizasyonun en olumlu bulduğum tarafı, Expo’da ekonomik nedenlerle kendi pavyonlarıyla yer almayan ülkelerin, belirli tematik istasyonlarda yaratılmış ortak mekanlarda kendilerine yer bulması oldu. Pirinç, kakao ve çikolata, kahve, meyve, baharat yerleştirmelerinin her biri kendine özgü tek bir dile sahip ve adını bile duymadığımız ülkeleri bu pavyonların farklı noktalarında ziyaret edebiliyorsunuz. Ulusal pavyonları birbirine bağlayan kritik noktalara yerleştirilmiş bu istasyonlar sayesinde Expo, yalnızca bir ülke pavyonu şovu olmaktan çıkmış, beslenme temasını tarım ve ürün üzerinden düşündüren bir kurgu ortaya koymuş.

Ülke pavyonlarına gelecek olursak; bir kısmı tema ile ilişkili olarak bu konuda yaptıkları, araştırmaları ve yatırımları sunarken bir kısmı da beslenmeyle ilişkili bir politikasının olmadığını belli ederek ülkenin öne çıkan değerlerini tanıtma yoluna gitmiş. Konuyu çok iyi ekiplerle çalışmış, gezmelere doyamadığımız pavyonlar ve dolu dolu içerikler bir tarafta, ne Expo’yu ne de gıda meselesinin gezegenimiz için önemini anlamış temsiller öteki tarafta, birkaç pavyona göz atalım.

Sıfırıncı Pavyon 2015 Expo’nun başlangıç noktası ve ana sergisi. İnsanlığın yerleşik hayata geçmesiyle toprağı nasıl işlemeye başladığından ilk elde ettiği ürünlere, tüketim kültürünün nasıl oluştuğuna ve doğal peyzajı nasıl dönüştürdüğünü gözler önüne seriyor. Davide Rampello küratörlüğünde hazırlanmış olan Food Projections sergisi gerçekten etkileyici ve Expo’da görüleceklerin bir nevi habercisi.

Avusturya’nın “Breath” adlı pavyonu Avrupa çapında düzenlenen uluslararası ve iki aşamalı bir yarışmanın birinci seçilen ekibine ait. Avusturya www.expoaustria.at web adresinde hem yarışmanın hem de uygulamanın süreçlerini kamu oyu ile şeffaf bir biçimde paylaşmış. Pavyonda Avusturya’da yetişen endemik türlerden doğal bir peyzaj yaratılmış. ‘Nefes Al’ başlığıyla pavyon Avusturya’nın mikroklimasını Expo’ya taşımış ve içeride yaratılmış olan mikroklimanın 18.000 kişiye yetecek kadar oksijen ürettiğinin bilgisini veriliyor. Gerçekten de içeri adım atıldığı anda deneyim başlıyor ve aşamalı olarak mikroklimanın değişimine şahit oluyorsunuz. İlerledikçe oksijeni ciğerlerinizde daha fazla hissetmeye başlıyorsunuz. Pavyon boyunca da temanın nasıl ele alındığı anlatılıyor.

sıfırıncı pavyon, daniele mascol
sıfırıncı pavyon (fotoğraflar: daniele mascolo)
sıfırıncı pavyon
sıfırıncı pavyon
brezilya pavyonu
brezilya pavyonu
brezilya pavyonu
türkiye pavyonu

Bahreyn şatafatlı pavyonlar arasında en sadelerinden biriydi. Bahreyn de Avusturya gibi Expo pavyonunun tasarımı için davetli bir yarışma açmış ve kazanan ekip Hollandalı Studio Anne Holtrop olmuş. Pavyon ülkenin peyzaj karekterini gözler önüne seriyor. İç mekanı dış mekanla bütünleştiren açıklıkların oluşturduğu yürüyüş rotası sayesinde Bahreyn’in doğal ve tarımsal peyzajı insanın içine işliyor desem yanlış olmaz. Prefabrik beton plaklardan ve farklı gezinti rotalarından oluşan pavyonun peyzaj tasarımı da Anouk Vogel’in. İçeride yer alan meyve bahçeleri 6 aylık Expo boyunca farklı dönemlerde çiçeklenmesi düşünülerek tanzim edilmiş. Ayrıca Expo bitiminde pavyonun Bahreyn’e taşınarak botanik bahçesi olarak kullanılacağını öğrendik.

Brezilya en popüler pavyonlardan biriydi. Farklı katmanlarda sergilenen beslenme, kentsel tarım, ormancılık temalarını birbirine bağlayan esnek ağ sistemi, ziyaretçilere tematik gezintiye altlık sağlarken eğlenceli bir keşif deneyimi sunuyor. Açık alanda sergiler, iç mekanda sanatçı yerleştirmeleri ve gıda endüstrisinin araştırmaları bulunuyor. Sürdürülebilirlik, geri dönüşüm ve uygun maliyet ilkeleriyle hazırlanmış olduğunu anlamak çok güç değil. Tasarımıyla temasını açıkça belli eden bu çekici pavyon özellikle toplu olarak Expo’ya gelen öğrenci gruplarının ilgi odağı.

Tematik bölümlerden Çorak Bölge’de çikolata, kahve ve pirinç yukarıda bahsettiğim gibi farklı ülkeleri içine alan büyük pavyonlar olarak Expo’nun küratörleri tarafından organize edilmiş. Her biri görmeye değer. Bunun dışında Belçika çikolatasını, birasını, patatesini ve Expo’nun zihinlere kazınmış ikonu Atomium’unu sunmakla kalmamış, yeni tarım teknolojilerini hidrofonik ve aquafonik sistemleri birebir anlatarak etkili bir sergiye imza atmış. Çek Cumhuriyeti konuyu bilimsel olarak ele alan pavyonlardan biriydi. Pavyonda ağırlıklı olarak su konusuna vurgu yapılmış. Ayrıca ulusal üniversitelerinde devam eden botanik ve gıda araştırmalarını serginin parçaları olarak ele almış. Bununla birlikte iki günde ancak %60‘ını gezebildiğim pavyonlar arasında vakit ayırmaya değer bulduklarım İngiltere, İran, İsviçre, Kore, İspanya, Fransa, Sudan ve Vietnam.

Bu yazının son sözünü de Türkiye pavyonuna ayırdım fakat neresinden tutulsa elde kalan bir hali olduğundan yazıya dökmesi de çok kolay değil. Expo boyunca ilham verici tasarımlar ve sergiler gördükten sonra Türkiye pavyonunun haline acıyor ve içeride çok vakit geçiremiyorsunuz. Şöyle ki, bir tarafta şadırvan, bir tarafta mukarnas, bir tarafta Türk kahvesi, biraz parametrik tasarım, bir adet Göbeklitepe maketi, biraz Marmara mermeri, bir miktar da peyzaj görmek istiyorsanız doğru yerdesiniz! Bir örtü altında Türkiye’nin değerlerini bir araya getirmek istenmiş olduğu anlaşılıyor fakat Expo’nun derdi bu değil. Pek çok katılımcı ülkenin çabası olan ülkelerin eriştiği çağdaşlığı sergilemek, yeni teknolojilerini, araştırmalarını ve gıda politikalarını paylaşmak, gezegenimizde beslenme konusuna bir değer üreterek katkı sağlamak gibi konulara yaklaşamamış bile! Gezerken belki de Türkiye’nin güncel vaziyetini böylesi bir şaşkınlık daha iyi anlatıyor diye düşündüm. Üstelik gıdanın geleceği ve beslenme ile ilişkili bir politikasının var olmadığını da açık açık söylüyor Türkiye. Bu da uluslararası mega bir etkinlikte insanı utandırıyor doğrusu. Yetkili merci neresi ise doğru insanlarla çalışma konusunda titizlenmeli bir dahaki sefere.

Etiketler: